Korona virus: Sağlık savaşının silahları

إطبع
18 Mart 2020

Lutte ouvrière'de (18 Mart 2020)

İzlediğimiz program, ya da açtığımız gazete ne olursa olsun, doktorlar, virologlar ve epidemiyologlar yeni korona virüsüne karşı açıklamalarını ve uyarılarını sürdürüyorlar.

Bu açıklamalara dayanarak karar alan politikacılara karşı olan kuşku ve güvensizlik öylesine büyük ki, nüfusun önemli büyük bir kısmı, durumun ciddiyetinden, ağırlığından salgına karşı mücadele etmede gerekli sağlık önlemlerinin alınmasının öneminden şüphe duyuyor. Bu ise, hükümetlerin sömürülenlere karşı küçümsemelerinin, hor görmelerinin en ufak bir etkisi nedeniyle değil.

Çin'deki ilk vakadan dört ay sonra, bilgi birikimi ilerliyor. Salgın ilerliyor ve şimdiye kadar görülmemiş bilinmeyen bir virüs gerçek bir pandemiye (küresel salgın) dönüşüyor ve halk kitleleri hiçbir bağışıklığa sahip değil.

Bu yeni virüs, özellikle grip virüsünden iki veya üç katı kadar daha fazla bulaşıcı. Bir organizmaya bulaştığında, burun, boğaz, akciğerler gibi solunum organlarına yapışıyor, buralara yerleşip ürüyor. Virüsün bulaştığı kişiler, tükürükleriyle diğer kişilere atlamaya ve hastalığı onlara bulaştırmaya hazır çok sayıda virüs saçıyorlar. Salgının yayılması böylece hızlanıp yoğunlaşıyor.

Görünen o ki, virüsün bulaştığı bazı insanlar, bunun farkına bile varmıyorlar ve hiçbir belirti göstermiyorlar. Bu insanlar en ufak bir virüs üretmiyorlar ama virüsü karşılaştıkları kişilere bulaştırıyorlar. Hastalığın belirtilerini (semptom) gösterenler arasında, yani hastalar arasında

çoğunluğu, yaklaşık % 80'i, bir doktor müdahalesi bile olmadan birkaç gün sonra iyileşiyor. Bununla birlikte, vakaların % 15'inde akciğere olan saldırı (pulmoner atak) öylesine önemli ki, hastanın hastaneye yatırılması gerekiyor. Vakaların % 5'inde akciğerler artık rollerini yerine getiremez duruma geliyorlar ve bu durumda bu hastaların solunum aygıtlarına yerleştirilmesi gerekiyor. Hastaların neredeyse % 2'den fazlası ölüyor, bu ise koronavirüsü grip virüsünden on kat daha ölümcül kılıyor.

Bu rakam bile tek başına, mevcut salgının « basit bir gripcik » olmadığı anlamına geliyor. Ancak her şeyden önce, koronavirüsün ağırlığı, ciddiyeti, onun yeni bir olgu, bilinmez olmasında yatıyor. İnsan nüfusu ona hiç rastlamadı, bağışıklık sistemi düzeyinde ise tamamen bakir, dokunulmamış, el sürülmemiş. Virüs bütün bedenlere bulaşabilir ve hiç kimse ona karşı özel bir savunma sistemine sahip değil. Bağışıklık sistemi güçlenmiş vücudun virüs saldırısının bir kısmını geri püskürtebilmesi ve böylece de hastalığın geriliyebilmesi için, nüfusun üçte birinin bu virüse yakalanması ve bağışıklık sistemini virüse karşı güçlendirmesi gerekiyor.

Bunu beklerken, virüsün yayılmasını engellemek, frenlemek kaçınılmaz oluyor. Elbette ki, tükürükle, burun salgılarıyla ve diğerlerinin dokunduğu her türlü yüzeyle kirlenen mikrop taşıyıcısına dönüşen elleri yıkamak, öksürük, hapşırık, konuşma gibi yollarla saçılan tükrüklerden uzak durmak, kapalı alanlarda yapılan kalabalık toplantıları iptal etmek ya da buralarda bulunmamak gerekiyor.

Tedavi ve aşının yokluğunda, sadece salgını frenlemeye elverişli önlemler, koronavirüse karşı sağlık savaşında, yegane silah olarak ortaya çıkıyor.

Bu nedenle, üretimleri bütün bir toplum yaşamı için kaçınılmaz olmayan şirketlerin çalışmalarına izin vermek tamamiyle bir sorumsuzluk, emekçilerin virüsü kapmalarına ve dağıtmalarına izin vermek, buna neden olmak da tamamiyle suçdur.

18 Mart 2020